Şubat 07, 2014

Münevver'in günlüğü -1


Bundan 20 sene önce annemi kaybettik. Bu güne kadar annemin talihsiz bir kaza sonucu hayatını kaybettiğini zannediyordum fakat hiç bir şey benim düşündüğüm kadar masumca değilmiş. Annemin ölümünün masumca olmamasından biraz da memnunum, çünkü bana acımasızca bir hayatın fazla uzağımda olmadığını kanıtladı. Aslında iki ay önce benim doğum günümdü, bu günlüğü de o gün aldım. Aklımda birikmiş onca kelimeyi, o günden sonra öğrendiklerimi, her şeyiyle bir araya toplamak istedim. Bundan 20 sene evvel babam, ona bir çocuk bağışladığı için memnuniyetini dile getirmek istediğinden, annemle bir teknede baş başa kutlamak istemiş benim doğum günümü. Bu sırada, teyzelerimin anlattığına göre, fırtına çıkmış ve annem tekneden düşüp denizde boğulmuş...

Büyük teyzem avukatlık yapar, eve iş getirmekten hiç çekinmez bu nedenle kocasına adeta azap çektirir. Kalbi bir fırında unutulup taş bellemiş kaskatı ekmeğe benzer. Duygusallıktan nefret eder. Erkek gibi kadındır. Evvela onu, hayatta iki ayağı yere sağlam bastığı için hayranlıkla izlerdim fakat biraz da ihtiyarladıkça çekilmez hale gelen bu patavatsız, ve acımasız tavırları hem kendi çocuklarını hem de beni ondan soğutmuştur. 


Küçük teyzem kuafördür, büyük teyzemle ortak noktaları, bazen kendi dediklerini pek anladıkları söylenemez, patavatsızlık. Sabahtan akşama kadar karı muhabbeti çektiğinden entelliğe vakit bulamaz ucuz hayatından memnun kalır. Cahilliğinden haberdardır fakat bu durum onu huzursuz etmez. "Aman kitap okuyup ne yapayım zaten vakit bulamıyorum" der ardından eğreti bir kahkaha patlatır.
Yıllardır bana hakikati anlatmamış olmalarına, kızmıyorum. Bu yaşımı uygun görüp doğum günü hediyesi olarak, kendilerinin çözemediği, içinde annemden ve onun yarım kalmış büyük aşkına yazılmış mektuplarla dolu bir kutu verdiler bana. Yarım kalmış aşk dedim ya, aman Yarabbi bu öyle fevkalade bir aşkmış ki, uğrunda canlar feda edilmiş. Annem o tekneden iklimle harmanlanmış bir fırtına sebebiyle düşmedi. Mektuplarını okuduktan sonra ona hak vermekten başka çarem de yoktu sonuçta...



27 mayıs 1968


Merhaba Rıfat bey,


İstanbul'a yerleştiğiniz günden sonra mektuplarınız epey seyrekleşti. Sizin için endişeleniyorum. Son mektubunuzda bir borcunuzun sizi rahatsız etmesinden bahsetmiştiniz, umarım bu tatsızlık hallolmuştur zira sizi oralarda üzgün bilmek beni muazzam bir çaresizlik içinde bırakıyor. Biraz da İstanbul'un kendinden bahsedin. Sokakları nasıl? İnsanları nasıl davranır? Mutlu musunuz ?

Hepimiz sizi çok özledik. Bilhassa bendeniz biraz daha fazla özledim.Mektebe deniz kenarından yürüyerek gidiyorum artık. Yolu uzatmış oluyorum fakat büyük bir huzur veriyor yokluğunuzda da martıları selamlamak her sabah. Siz de yapıyor musunuz hâlen? Bana mutlaka yazın. Hasretle gözlerinizden öpüyorum...

Beren


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder