2010 yılında Behzat Ç.: Bir Ankara Polisiyesi adında bir dizi başladı televizyonlarda. Başlarda sıradan bir polisiye dizisi gibi görünen bu yapımın aslında tam bir kaybedenler kulübü olduğunu anlayacaktık. Bir grup mutsuz adamın hikayesi. Türkiye adına kaliteli ve gerçekçi, yurtdışına oranla vasat bu dizi 2011 yılında ilk sezon finaliyle dizi tarihine geçti. Çünkü Türk televizyonları öyle bir final görmemişti.
Sezon arasında oldukça vasat ve diziden de büyük ölçüde bağımsız bir film çıktı: Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm.
2013'teyse dizi bittikten sonra 2. film, Behzat Ç.: Ankara Yanıyor gösterime girdi. Ankara Yanıyor da malesef vasat bir polisiye filmi.
Senaryonun kusurlarına değinmeden önce filmdeki bir mantıksızlık gözüme çarptı. Ben yaklaşık 2 yıldır futbol antrenörlüğü yapıyorum. Çalıştırdığım çocuklar 2006 ve 2007 doğumlu. Behzat amirim de filmde antrenörlük yapıyor. Onun çocukları 11-12, en fazla 13 yaşında. Filmin başlarında çocuklara konuşma yaptığı bir sahne var. Çocuklar o yaşta öyle bir konuşmayı anlayamaz. En fazla anlamış gibi yaparlar.
O konuşmanın filmle pek bir alakası da yok zaten. Süre doldurmak için yazılmış bir sahne. Hem, bırakın çocuklar o konuşmayı anlamasın zaten. Bırakın çocuk kalsınlar. Yaramazlık yapsınlar.
Senaryonun eksikliklerine geleyim. Hatta çocuklardan devam edeyim. Bir çocuğun babası polis tarafından öldürülüyor. Ama onun üzerine gidilmiyor. Üzerine gidilmeyecekse neden anlatılıyor bu olay? Bu filmin dizisi değil miydi, son bölümlerinde "Bir oyunda silah görünürse, bir sonraki perdede mutlaka patlamalı" diyen?
Aynı şekilde cinayet büronun yeni amiri ve yeni bir memuru var. Bu cemaatçi abilerin üzerine gidilmeyecekse filmin başında ayrıntılı şekilde anlatılmaları yanlış. Yeni başkomiserin Harun ve Eda'nın özel hayatını araştıracak kadar yobazsa, bu olay filmin devamında da işlenmeli.
Uzun bir aradan sonra tekrar ekibin içinde gördüğümüz ve çok da memnun olduğumuz bir Ercüment Çözer (Nejat İşler) var. Ama eksik kalmış. Dizinin ilk sezonu Türk dizi tarihinin gelmiş geçmiş en iyi sezonu haline getiren karakter/oyuncu filmde önemsiz bir yan rol olmamalıydı.
Biz Nejat İşler'in Robert DeNiro gibi ayna karşısına geçip "Bana mı dedin lan?" diye bağırmalarını sevdik. Ama dizide Ercüment'in korunduğu gerçeği vardı. Memduh Başgan olmasa Ercüment iki yakasını bir araya getiremeyen, şımarık bir psikopattı. Ama filmdeki bir pazarlık sahnesinde buralara kendi başına geldiği anlatılıyordu.
Tam hatırlamıyorum, yanılıyor da olabilirim ama Ercüment Çözer en son cezaevi yolunda kaçırılmıştı ve kaçak durumundaydı. Bu adamın elini kolunu sallaya sallaya Ercüment Çözer ismiyle gezebilmesi de tutarsızlık gibi geldi bana.
Tutarsızlık örnekleri çoğaltılabilir. Ama fazla da üzerinde durmak istemiyorum. Asıl üzerinde durmak istediğim şey filmin ana konusu. Artık polisiye filmlerinde bu tür sonlar tutmuyor. Olayın 180 derece dönmesi insanı ters köşeye yatırmıyor. Katilin kim olduğu epeyi önceden belliydi zaten. İnsan "Behzat Ç. lan bu. O kadar sıradan bir senaryo yazılmış olamaz" diye bekliyor ama film en sıradan ve en öngörülebilir şekilde sonlanıyor. Ters köşe için en azından bir 360 derece falan gerekiyor.
Son olarak: Filmin başında jenerik olsaydı bari. Özlemiştik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder